El Emeği Göz Nuru

El emeği, göz nuru

Aslında biraz kararsız da kaldım, ‘ El Emeği, Göz nuru’ mu, yoksa ‘Alet işler, El öğünür’ mü daha münasip bu başlığa diye. Malum, atölyedeki makine ve alet sayısı fazla olunca keramet benim parmaklarımda mı, yoksa atölye dolusu makinde mi, karasız kaldım; bu sayfayı adlandırırken.

Daha önce de bahsetmiştim, bazı hobiler tesadüfler ve ihtiyaçlardan doğar. En azından benim bu atölyeyi kurmam, bu web sitesini, bloğumu açmam bu tesadüf ve ihtiyaç silsilesinden doğdu.

Solak bir kullanıcı olarak ve çok beğenerek aldığınız bir bıçağın sağ kılıfa sahip olması. Sinir bozucu değil mi. 2 yıl önce çok beğenerek bir bıçak satın aldım, doğada kampta kullanırken daha ergonomik olması için sol kılıf diktirmek istedim. İnternet üzerinden sadece bir kişiye ulaşabildim o günlerde. Ulaştığım kişi de satın aldığım bıçaktan misli misli fazla bir fiyat verdi kişiye özel kılıf imalatı için. Kızdım, kendim ‘kendi kılıfımı kendim yapacağım’ dedim.

Hepimizin tanıdığı Serdar Kılıç’ın tüm belgesellerini izlemişimdir. Halen her bölümünü sabırsızlıkla bekler, izler ve ürettiklerinden ilham alırım. Bana göre Bushcraft’ın Türkiye’deki öncüsüdür Serdar Kılıç. Bir bölümünde dağ evinde çok da kolay bir şekilde kılıf yapmıştı kendi bıçağına. E serdar Kılıç dağ evinde basit bir kaç malzeme ile ve kısa sürede kılıfını yapabilmişti, ben neden yapamayacaktım! Önce o bölümü tekrar tekrar izledim, sonra kendi sol kılıfımı dikmek için malzemeleri edindim, ilk amatör kılıfımı yaptım.

Ama bu dönemde akıl alacağım birilerini de aradım. E Google ve Youtube bir yere kadar, kanlı canlı birilerinden de akıl almak gerekiyor bir yerde. İşte tam bu aşamada iken tesadüfen Türkiye’nin en köklü ve belki de en samimi bıçak yapım sitesi, forumu ile tanıştım. Sonra o siteden bir kaç arkadaş derken kendimi bu hobinin içinde buldum.

İstanbul’daki şanslı insanlardan biriyim, bahçeli bir evde yaşıyorum. Bahçeniz olduğunda ahşapla, çelikle uğraşmak daha kolay. Ama bir miktar talaşa, demir tozuna da katlanırsanız tabi ki. E bahçedeki talaş miktarının ve bendeki makine sayısının hızla arttığını da düşünürseniz kaçınılmaz olan bir atölyeye sahip olma ihtiyacı oluyor haliyle. Bir ucundan başladım, ‘küçük bir atölye yapayım, hem kış mevsiminde de konforlu bir şekilde hobime devam ederim’ derken önce sözünde durmayan beton ustasına, sonra fahiş fiyat veren demir utasına kızdım. ‘Betonu da, kaynağı da kendim yaparım’ derken atölyeyi kendimin yaptığı bir konsepte dönüştü süreç. İnşaat deyince hafife almayın lütfen; ciddi emek istiyormuş, bir göz atölye için dört ay neredeyse tüm hafta sonlarınızı verince anlıyorsunuz işin ciddiyetini =) Sonunda buradayım; Mehmet’in Atölyesi’nde, atölyemde.

Çocukken hepimize defalarca sormuşlardır, ‘büyüyünce ne olmak istersin’ diye. Hepimiz de havalı meslekler seçmişizdir, kendimize yakıştırmışızdır her seferinde. Çocukluğumdan beri çakımla yaptığım ahşap oyuncaklarla oynasam da ben marangoz, bıçak ustası, saraç ya da demirci olmak istediğimi hatırlamıyorum. Bu zanaatların hiçbirinde usta olduğumu iddia etmesem de ciddi mesai harcıyorum =) anlayışınıza sığınarak elimin yettiğince, dilimin döndüğünce ürettiklerimi paylaşıyor, beğeni ve yorumlarınıza açıyorum.

Atölyenin kapısında yazmasa da ‘ lütfen şikayetlerinizi bize, memnuniyetlerinizi dostlarınıza bildiriniz’. Malum, dönem network devri =)